Bugün 15 Mayıs Dünya İklim Günü. Dünya’nın sağlık durumu hakkında detaylı bilgi almak üzere çevre aktivisti Ömer Madra’ya bağlandım. Ona “Henüz zamanımız varken ne yapmalıyız?” diye sordum çünkü ‘gelecek’ geldi çattı. Sorun bugün yaşanıyor, çözümü de bugün bulmak zorundayız. Bulmazsak ne mi olur? Madra’nın dediği gibi; Yahya Kemal’in ağzından şu sözleri mırıldanmak durumunda kalırız: “Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç…”
İklim krizinin etkileri ile orman yangınları, sel gibi afetlerin sayıları her geçen gün artıyor. Denizleri, ormanları, çevreyi korumak, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için toplumsal sorumluluğumuzun farkında olmamız gerek
İçinde bulunduğumuz ‘Engelliler Haftası’, bu alanda geliştirilen teknolojilerin nereye ulaştığını gözler önüne serdi. Yapay zeka, makine öğrenmesi gibi dijital dönüşümün tamamlanmasıyla artık engelli bireylerin her şeyi tek başlarına yapabileceği bir döneme girildi.
Pandemi aslında birçok bakımdan imdadımıza yetişti. Çok şükür tatil için gittiğiniz otellerde, o kıtlıktan çıkmışcasına tabaklarımızı tıka basa doldurduğumuz açık büfeler yok artık.
Sizin için tatil ne demek? Pandemiyle birlikte tatile bakışınız değişti mi? Üstüne yangınlar, seller, doğal afetler de binince sizin için ‘tatil’ farklılaştı mı? Mesela artık tatil yaparken ağaçlara, toprağa, çevredeki canlılara zarar verip vermediğinizle de ilgileniyor musunuz?
Bugün Dünya Çevre Günü. Ne yazık ki son dönemde pek çok çevre felaketi ile yüz yüzeyiz. İklim değişikliği dünyamızın geleceğini tehdit ediyor. Küresel ısınmayı giderek daha fazla hissettiğimiz, çevre kirliliği nedeniyle denizlerimizdeki canlı yaşamının geri dönülmez biçimde etkilendiği günümüzde doğayı korumak her zamankinden önemli.
Nüfusunu yeterli, kaliteli ve güvenilir gıda ile besleyen, tarım ürünlerinde net ihracatçı konumunu daha da geliştiren, rekabet gücünü artırmış, dünyada ve bölgesinde tarım alanında söz sahibi bir ülke olmak yeni yönetim sisteminin güçlü hükümetinin öncelikleri arasında yer alıyor.
Bir türlü anlam veremediğim “iyiyi başkalarına saklamak” adeti var Türk kadınının üzerinde. Hepimiz kıyısından köşesinden mutlaka denk gelmişizdir. En güzel tabaklar, çiziği olmayan en ince porselenler her zaman misafir için saklanır ama ev halkı kenarından çatlamış, takımı bozulmuş rengi soluk tabaklarda yer yemeğini. Yumuşacık havlular misafirler gelince asılır da “biz eskitmeyelim” diye sertleşmiş, ipleri çıkmış havlulara ellerini siler aile. Evde yalnız kaldığında çamaşır suyu lekesi olmuş delik taytla gezen kişi, arkadaşları gelince ütülü eşofmanlarını, beyaz tişörtlerini çıkarır çekmeceden. Koltuklar normal zamanda hep örtülüdür ama birileri geliverirse, hemen kaldırılır örtüler.